Yazan: Uzman Psikolog Fulya KAYA TEZEL, 15.01.2011
Özellikle romantik ilişkilerde olmak üzere tüm ilişkilerde ortaya çıkan genel bir problemdir haklılık. Bazen bizi öyle sarar ki bu haklılık duygusu duruma farklı bir açıdan bakmamız neredeyse imkânsız hale gelir. Hele haksızlığa uğradığımızı düşünüyorsak iyice zorlaşır bu girdaptan çıkmamız.
Haklılık düzleminde kalmak ve olaylara bu düzlemden bakmak ilişkiyi tahmin edilenden çok daha fazla yıpratır. Çünkü ilişkide yaşanan şey hak hukuk meselesi değildir aslında. Yani kimin haklı olduğunun bir önemi yoktur. Şöyle düşünebiliriz, farz edelim siz haklısınız, ne hissedersiniz? Büyük ihtimalle öfke....çünkü haklısınız ama hakkınız yeniyor, haksızlığa uğruyorsunuz. Karşınızdaki kişi sizi anlamıyor ve size hak vermiyor. Öfkelenir ya da üzülürsünüz öyle değil mi? Diğer ihtimale bakalım, farz edelim siz haksızsınız. Bu sefer ne hissedeceksiniz? Üzüntü, pişmanlık, utanç....Karşınızdaki kişiye haksızlık ettiğinizi fark edecek ve üzüleceksiniz belki utanacaksınız. Peki şimdi her iki olasılıkta da elimizde kalanlara bakalım. Öfke, üzüntü, pişmanlık, utanç... Peki bunlar için miydi verdiğimiz savaş? Hak mücadelemiz bu duyguları yaşamak için mi?
Bilmeliyiz ki haklılık mücadelesi yalnızca iki şekilde sonuçlanabilir. Haklıyız ya da haksızız. Ve görünen o ki, her iki seçenek de bizi mutlu etmeyecek. Kendinize sormalısınız haklı mı olmak istiyorsunuz, huzurlu mu? Bilmelisiniz ki olayları haklılık düzleminde kalarak değerlendirmek yalnızca bizi ve ilişkimizi yıpratacaktır. Demek ki farklı bir düzleme geçmeliyiz. Yapmamız gereken şey haklılık kuruntusunu bir kenara bırakıp, nelerin ilişkimizi bu noktaya getirdiğine odaklanmak. Sonrasında da kendi payımıza düşenleri kabul etmek yani ilişkiyi bu noktaya getirmekteki rolümüzü görmek. Ancak bundan sonra karşımızdaki kişiyi eleştirmeli ve daha da önemlisi bir öneride bulunmalıyız.
Gelin bu konuya daha değişik bir perspektiften bakalım. Bilirsiniz insan en çok gözüyle gördüğüne inanır. Duyu organlarımız arasında en ayrıcalıklı yeri gözlerimiz kapmıştır. Deyimlerde bile
kendini gösterir bu yer: "Gözlerime mi inanacağım, sana mı!",
Peki şimdi o çok güvendiğiniz gözlerinizle sağdaki resme dikkatle bakmanızı istiyorum. Ne görüyorsunuz bu resimde?
Evet........cevabınızı verdiniz mi? Hala bir şey göremiyor musunuz yoksa? Peki ikinci bir şey daha görmenizi istesem... Aslında bu resme kim bakarsa baksın ilk etapta ya sağına doğru arkasına dönmüş genç bir kız ya da profilden iri burunlu yaşlı bir kadın görecektir. Siz ikisini de görmüş olabilirsiniz, ancak zihniniz ilk olarak birini, sonra ikincisini fark etmiştir.
Ya da hala diğerini görmek için çabalıyorsunuz. Sorum sadece birini görenlere.....Bu resimde yaşlı bir kadın mı var, genç bir kadın mı? Aslında ikisi de. Ama cevabınız nereye baktığınıza göre değişir.
İşte ilişkide de yaşadığınız şey budur. Aynı resme (olaya) bakarsınız ama bambaşka şeyler görürsünüz. Apayrı şeyler tarif etseniz de söyledikleriniz aynı resmin farklı parçalarıdır aslında. Yalan söyleyen ne siz ne de karşınızdakidir. Sadece bakış açınız farklıdır ve bakış açınız ne gördüğünüzü dolayısıyla ne yaşadığınızı belirler. Bu yüzden aynı olayı yaşayan kişiler bambaşka şeyler hissedebilir.
Çıplak gözle baktığımız şeylerde bile (yukarıdaki resim gibi) durum böyleyse, işin içine beklentilerimiz, inançlarımız, değerlerimiz, kurallarımızın girdiği meseleleri varın siz düşünün. Tabii ki farklı sonuçlar çıkaracağız, bu son derece sıradan insani bir durum. Aslında "görmeseydim inanmazdım" deyişini "inanmasaydım görmezdim" e çevirmek daha doğru olacaktır. Çünkü olayları “oldukları gibi” değil “olduğumuz” gibi görürüz. Lütfen bir de bu kabulle eşinizle, ailenizle, arkadaşlarınızla ya da çalışanlarınızla iletişime geçin.
Uzman Psikolog Fulya KAYA TEZEL