İnsanlar arasındaki en yaygın beklenti terapistin sizi teselli edip, rahatlatmasıdır. Terapi odasından sinirleri alınmış bir şekilde çıkmayı bekler çoğu insan. Ancak gerçekte durum böyle değildir. Terapi, sorunlarınıza ve kendinize dair farkındalıklar kazandığınız, düşüncelerinizi kontrol ederek duygularınıza hakim olmayı öğrendiğiniz kişisel bir yolculuktur. Yani rahatlamadan çok daha fazlasıdır terapi. Kişinin içinde bulunduğu ruhsal durumu iyileştirmek terapinin ana amaçlarından biridir ancak bu hiçbir zaman sadece kişiyi teselli edip desteklemekle gerçekleştirilmez. Birçok seans boyunca terapistten aldığı bilgi, destek ve bazı gevşeme teknikleri ile danışan rahatlayabilir ancak bu terapinin yan hedeflerindendir ve terapi sürecinin küçük bir bölümünü kapsar.
Terapide çocukluğum analiz edilecek.
Kişilik oluşumunda çocukluk deneyimlerinin önemi tartışılmaz. Bu nedenle terapistiniz çocukluğunuz hakkında bilgi almak isteyebilir. Ancak her terapist çocukluk döneminizi analiz etmez. Birbirinden farklı terapi teknikleri bulunmaktadır. Bu tekniklerin bazılarında ilk çocukluk deneyimleri üzerinde ayrıntılı şekilde durulur ve analiz edilir. Ancak bu yöntem oldukça uzun zaman aldığından (çoğu zaman yıllar) pek çok terapist ve danışan tarafından tercih edilmez. Günümüzde genel olarak daha kısa süreli ve problem çözmeye yönelik terapiler kullanılmaktadır. Bu terapi tekniklerinde kişinin güncel sorunu üzerine yoğunlaşılır. Terapist gerekli gördükçe yalnız güncel sorunla ilişkili olabilecek çocukluk anılarını gündeme getirir ve danışanın bugün yaşadığı olaylarla bağlantısını kurar.
Terapistim bana ne yapmam gerektiğini söyleyecek ve tavsiyelerde bulunacak.
Psikoterapide kişi davranışsal ödevler dışında (örneğin spora başlaması, yürüyüş yapması vb.) direkt olarak yönlendirilmez. Terapist danışanın hayatına müdahale etmemelidir. Seçim her zaman danışanın kendisine ait olmalıdır. Ancak terapist alternatiflerin niteliğini, avantaj ve dezavantajlarını, olası sonuçlarını belirgin hale getirerek danışanın kafa karışıklığını gidermelidir. Bunu anlatırsam terapistim beni yargılar, suçlar.
Bunu anlatırsam terapistimin bana olan güveni azalır.
Terapistiniz asla sizi yargılamaz. Terapistiniz sizi anlamak ve size yardım etmekle yükümlüdür, yargıç değildir. Bu, terapistinizin her konuda size hak vermesi ve onaylaması anlamına gelmez. Örneğin birine zarar vermeyi planladığınızda terapistiniz sizi onaylamayaz ancak durup sizi ya da bu isteğinizi yargılamaz. Neden bu şekilde hissettiğiniz ve bunu planladığınızın peşine düşer ve sizi anlamaya çalışır. Ona söylediğiniz her şeyi yalnızca sizi anlama yolunda kullanacağı ipuçları olarak ele alır. Bunun da ötesinde terapistinizin kişisel olarak sizi onaylayıp onaylamamasının bir önemi yoktur. Önemli olan kendi fikirlerinizin yine size engel olup olmadığıdır. Üstelik terapist suçlamama, yargılamama ve etiketlememe konusunda eğitimli kişidir ve her seansa başladığında kendi değer yargılarını kapının dışında bırakır.
Terapistimin beni anlaması için benden daha zeki olması lazım.
Terapistinizin sizden daha zeki olması bir avantajdır ancak gereklilik değildir. Temel psikoloji ya da psikiyatri eğitiminin üzerine terapi eğitimi de alan bir kişinin ortalama zeka düzeyinin üstünde olduğu söylenebilir. Üstelik zekâ her şeyi bilmek demek değildir. Terapistinizin hiç bilmediği bir konu hakkında çok şey biliyor olabilirsiniz. Bu durum terapistinizin terapi yapmadaki yetersizliğinin işareti değildir. Terapistiniz psikolojik rahatsızlıkar ve tedavisi konusunda derin bilgiye sahiptir. Size yardımcı olabilemesi açısından, bu alandaki bilgi düzeyi ve terapötik yeteneği zeki olmasından daha önemlidir.
Terapistim benden daha yaşlı olmalıdır.
Çoğu danışan terapi odasına girerken kelli felli, orta yaş ya da üzerinde olan birini görmeyi hayal etmekte. Bu, yaşlanmanın deneyimle özdeşleştirilmesinden kaynaklanır. Bu varsayıma göre kişi ne kadar deneyimliyse danışanın sorunlarını da o kadar iyi anlayacak ve ona yardımcı olacaktır. Bu varsayım bir dereceye kadar doğrudur. Aynı deneyimi yaşamış olmak empati kurmayı kolaylaştırır ancak empati kurmak için şart değildir.
Psikologlar psikoloji eğitimleri sırasında insanın geçtiği tüm gelişimsel evreler hakkında ayrıntılı bir eğitim alırlar. Bunun yanı sıra terapist empati yeteneğini oldukça geliştirmiş kişidir. Örneğin genç bir terapist kendisinden 10 yaş büyük bir danışanı anlayabilmek için, onun yaşadığı çevre ve koşullarda neler hissedebileceğine ve nasıl davranmaya meyilli olacağına dair empatik bir anlayışı kolaylıkla geliştirebilir. Bir diğer neden ise birinin diğer bir insanın yaşadıklarını anlayabilmesi için illa ki o deneyimin aynısını yaşamış olması gerekmediğidir. Böyle olsaydı, şizofreni hastalarına destekleyici psikoterapi veren terapistin de geçmişinde psikoz atağı geçirmiş olması beklenirdi.
Terapistim sorunlarımı çözmelidir.
Terapide kendi kendinizin terapisti olmayı öğrenirsiniz. Yaşadığı problemi çözmesi için gerekli olan kişisel becerileri danışana kazandırmak terapinin ana hedeflerindendir. Bu, terapistinizin sizi özgürleştirme yöntemlerinden biridir. Terapi süresince problem çözme becerilerinizi geliştirmezseniz hayatınızdaki zorlukları aşma konusunda terapistinize bağımlı olursunuz.
Sorunlu ya da psikolojik bir hastalığı olanlar terapiye gider.
“Aklım yerinde çok şükür, terapiye ihtiyacım yok”, “Sorun ben de değil ki, sen git terapiye!”, “Deli miyim ben psikoloğa gideceğim?”.. Bu cümleler, malesef ruh sağlığı hizmetinin henüz yeterince anlaşılmadığı toplumumuzda sık sık işitilmekte. Ama işin aslı böyle değil.
Kendini tanımak, kişiliğini analiz etmek, geliştirebileceği yönlerini tespit etmek adına da kişi terapiste başvurabilir. Motivasyon eksikliği duyan başarılı yöneticiler, boşanmalarını çocuklarına nasıl açıklayacaklarını bilmek isteyen ebeveynler gibi herhangi bir psikolojik hastalığı bulunmayan sağlıklı bireyler de terapi alır. Aslında “aklı yerinde olmayan” yani gerçeklik bağı kopmuş, psikotik evrede olan ya da zihinsel gelişim geriliği olan kişiler terapi alamazlar. Yani akli denge terapi alabilmek için bir ön gerekliliktir. Tanımlanmış psikolojik bir rahatsızlığı olanların yanı sıra herhangi bir problemini tüm çabalarına ve aldığı desteklere rağmen çözümleyemeyen, herhangi bir içsel çatışma ya da çelişki yaşayan aklı başında her insan terapiye gelir. Bunun da ötesinde terapiye gelen kişi deli ya da sorunlu değil aksine cesur ve tercihini değişimden yana kullanmış kişidir.
Sohbetle tedavi mi olur?
Psikoterapi asla sohbet etmek anlamına gelmez. Sohbetin sözlük anlamı “konuşarak hoş vakit geçirmek”tir. Sohbette havadan sudan o an içinizden gelen neyse onu anlatırsınız. Genellikle sohbetlerin belirgin bir amacı olmaz. Terapideki diyaloğun ise her zaman bir amacı vardır. Bu amaç, danışanın problemini çözmesi ve daha iyi bir ruh haline kavuşmasıdır. Bu nedenle sohbet etmek istediğinizde terapistinize değil arkadaşınıza gitmelisiniz.
Terapi odasındaki iki kişi yani terapist ve danışan rastgele biraraya gelmiş kişiler değildir. Belirli bir amaç için bir arada bulunan, biri çözümleyemediği bir problemi olan, sıkıntılı bir ruh haline girmiş, diğeri psikolojik yöntemlerle iyileştirme konusunda uzman olan iki kişinin birlikteliğidir. Terapide kullanılan temel araç konuşmadır ancak bu sıradan bir konuşma değildir. Sorulan her sorunun, alınan her cevabın, gözlemlenen her mimik ve jestin büyük yap-bozun bir parçası olarak ele alındığı sistemli ve amaçlı bir konuşmadır bu. Üstelik terapide gevşeme, telkin, nefes egzersizleri ve imajinasyon çalışmaları gibi konuşma dışında kullanılan farklı teknikler de vardır.
Terapistim hı-hı diyerek beni onaylıyor.
Hayır, terapistiniz siz konuşurken hı-hı şeklinde sizi takip etmesi sizi duyduğu, dinlediği, anladığı anlamına gelir. Ancak bu bir onaylama değildir. Terapistiniz sizin fikrinize katılmıyor olabilir ancak sizi dinlediğini ve söylediklerinizi anladığını ifade etmektedir.
Uzman Psikolog Fulya Kaya Tezel
Yazan: Fulya KAYA TEZEL, 15.02.2011
Çağlayan Mah. 2018 Sok. Ayşe Atmaca Apt. No:1 Daire:7 Muratpaşa, ANTALYA
Bu sitede çerezler kullanılmaktadır. Sitede gezinmeye devam ederek çerezlerimizin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Daha Fazla Bilgi